31 Ocak 2023 Salı
EGZOTİK YAĞLAR
MAKİNE SEKTÖRÜNDE MASA BAŞI HAYALLER
ÇUMRA İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ ALTUNYALDIZ OKUL ZİYARETLERİNE DEVAM EDİYOR
Plusnet internet nedir? Yorumları...
Pankobirlik Genel Başkanı ve Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Erkoyuncu'dan Teşekkür
ÜÇAYLAR YENİ BİR BAŞLANGIÇ OLSUN MANEVİ HAYATIMIZDA
ASPİR
Yalancı safran, Amerikan safranı ve boyacı safranı gibi isimlerle de bilinen, tek yıllık, geniş yapraklı, sarı, kırmızı, turuncu, beyaz ve krem renklerinde çiçeklere sahip, dikenli ve dikensiz tipleri olan, kurağa dayanıklı ve ortalama yağ oranı % 30-50 arasında değişebilen bir yağ bitkisi olan aspir, Güney Asya orijinli olduğu, ilk olarak Asya kıtasının güneyinde, Ortadoğu bölgesinde ve Akdeniz ülkelerinde ekildiği bilinmekte ve tüm dünyaya buradan yayılmış olabileceği kabul edilmektedir. Hatta, milattan önce ekildiği bilinen ve yaklaşık 3500 yıl önce Mısırda ekilmesi nedeniyle, bu bitkinin buradan yayıldığı da kabul edilmektedir.Neredeyse, tarih öncesi zamanlardan beri, Çin, Japonya, Hindistan, Mısır ve İran’da tarımının yapıldığı bildirilmektedir. Orta Çağ döneminde İtalya, Fransa ve İspanya’da tarımı yapılmış, Amerika kıtasının keşfinden hemen sonra da, İspanyollar tarafından önce Meksika’ya, daha sonraları oradan da Venezuella ve Kolombiya’ya götürülmüştür. A.B.D’ ye girişi ise, 1925 yılında Akdeniz ülkelerinden olmuştur.Adı geçen bu ülkelerde, önceleri tıbbi amaçlarla ve çiçeğindeki boya maddesinin gıda ve kumaş boyacılığında kullanılması amacıyla yetiştirilmiş, daha sonraları ise, tohumundaki yağı için yetiştirilmeye başlanmıştır.Gıda ve sağlık sektörünün neredeyse her aşamasında kullanılmasının yanı sıra,Etiyopya’da fitfit adında içki bile üretmişlerdir.
Tohumlarından elde edilen yağ, yemeklik olarak kullanılmaktadır ve kalitelidir. İnsan sağlığı açısından önemli olan toplam doymamış yağ asitleri oranı çok yüksektir. Bu oran % 90-93 civarındadır (Ayçiçeğinde bu oran % 86 dır). Son yıllarda Oleik asit (Omega 9) oranı yüksek tipler üzerinde de çalışmalar hızlanmıştır. Günümüzde, oleik yağ asidi oranı % 85 civarında olan çeşitler de geliştirilmiştir. Zeytinyağındaki oleik yağ asidi oranının % 56-83 arasında olduğunu düşünürsek, oleik tipteki aspir yağının beslenme açısından en az zeytin yağına eşdeğer olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Diğer yağ bitkilerinde de olduğu gibi, aspir bitkisinden elde edilen yağ da (özellikle Oleik tipte olanlar) biyodizel yapımında kullanılabilmektedir.
KANOLA ( KOLZA )
Bitkisel yağ kaynağı olarak kullanılan kanola, yağlı tohumlar arasında en yaygın üretilen üçüncü bitkidir.Genel itibariyle yenilebilir bitkisel yağ olarak, hayvan yemi olarak ya da biyodizel hammaddesi olarak kullanılabilmektedir. Kolza ürününün yağında insan sağlığına zararlı Erusik asit, küspesinde de hayvan sağlığına zararlı Glukosinolat bulunması nedeniyle 1979 yılında ekimi yasaklanmıştır.
Kolza’da erusik asit ve glukosinolat ihtiva etmeyen çeşitler araştırmalar sonucu geliştirilmiştir. Bu çeşitler ilk önce Kanada’da ıslah edilmesi nedeniyle kanola adı verilmiştir.Kanada ve Avrupa ülkelerinde ıslah edilmiş erüsik asitsiz, yağ ve protein oranı yüksek yeni kolza çeşitleri kanola ismiyle ekilmektedir. Kanola çeşitlerinden elde edilen bitkisel yağ besin değeri ve içeriği bakımından zeytinyağı ve yerfıstığı yağının kalitesine yakın olup, dünya kanola üretiminin önemli bir kısmı insan beslenmesinde kullanılmaktadır Kanola tohumlarında yağ çıkarıldıktan sonra geriye kalan küspe değerli bir hayvan yemidir. Küspesinde %38-40 protein bulunduğundan soya küspesi ile karıştırılıp hayvan yemi olarak kullanılabilmektedir. Kanola arıları cezbeden sarı çiçeklere bol miktarda sahip olduğundan arıcılar içinde değerli bir bitkidir.
TÜRKİYE
Ülkemizde bu iki çeşidin önemli olduğuna dair birçok açıklama okudum.Deneme yapılan alanlar var,tohum dağıtılan bölgeler var,sözleşmeli ektirilen yerler var ama son tahlilde üretim miktarında ivme kazanmış bir artış söz konusu değil.
Ülkemizde yıllık 3 milyon ton olan bitkisel yağ ihtiyacının ancak 1,5 milyon tonu üretilebilmekte olup, ortaya çıkan yağ açığı ise ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Yağ açığımızın yüksek olmasından ötürü, yıllık fiyat değişimlerinin keskin ve derin olması içten bile değil. Bu sağlıksız duruma önlem almak için üretimi artırma yolunu tercih etmemiz gerekiyor ama biz yine ilk tercih olarak gümrük vergilerini sıfırlamayı tercih ediyoruz. Önceliğimiz her zaman için üretime teşvik etmek olmalı.Zira topraklarımızın potansiyeli ve çiftçimizin kabiliyeti bu üretim açığını yok etmeye muktedirdir. Bunca yıl kolay olanı yani ithalat yolunu tercih ettik ve üretimi görmezden gelmemiz bize pahalıya mal oldu ve ciddi bir yağ üretim açığı ile karşı karşıyayız.Aslında krizin derecesini Ukrayna/Rusya savaşı ile ölçebildik. Ukrayna limanlarında mahsur kalan ham yağın ülkemize girmesi ile olayı biraz daha hafif atlattık lakin artık pabucun pahalı olduğunun herkes farkında.Üretemez ve dışa bağımlı olursanız,paranız olsa bile ürün bulamayacağınız zamanlar uzak değil. Bundan sebep bu iki kıymetli ürüne dikkat çekmek istedim. Hem yağ üretim açığımıza olumlu yönde katkıda bulunacak,hem nadasa bıraktığımız tarlalarımıza bu ürünleri ekebileceğiz hem de bu iki bitkinin üretiminin artması biyodizel üretimimize de katkı sunacak.Biyodizel konusunu biraz açalım
Biyodizel :
Kenevir, Hindistan cevizi, kanola, soya, ayçiçeği, evsel veya hayvansal yağların, metanol ve etanol gibi alkol türleriyle bir katalizör yardımıyla reaksiyonu sonucu elde edilen ürüne biyodizel denir. Biyo dizel kelimesinde “Biyo” kelimesi yakıtın biyolojik ve yenilenebilir olduğunu dizel kelimesi de dizel motorlarda kullanılan yakıtı ifade eder.İlk önce bitki ve hayvan kaynaklı yağlar, bir katalizör ile etanol, metanol gibi alkollerle tepkimeye sokulur. Bu proseste önce alkol ve katalizör karıştırılır. Ardında da bu karışıma bitkisel veya hayvansal yağlar eklenerek sistem atmosfere kapatılır ve tepkime başlatılır. Bu işlemlerin sonucunda biyodizel elde edilir. Sistemin atmosfere kapalı olması alkol kaybının önlenmesi için çok önemlidir. Reaksiyon sonucu biyodizel ve gliserin açığa çıkar. Gliserinin yoğunluğunun biyodizelin yoğunluğundan oldukça yüksek olması nedeniyle bu iki madde yer çekimi farkından birbirlerinden ayrılır. Gliserin ise damıtılarak saflığı %99’a çıkartılır ve ilaç ve kozmetik sektöründe kullanılır.Yani aspir,kanola,ayçiçeği gibi yağlı tohumlar üretimi yaparak sadece yağ ihtiyacınızı karşılamıyorsunuz,aynı zamanda yakıt üretimi de yapılıyor.Açığa çıkan gliserinin ise oldukça büyük müşteri ağı var.Siz yeterki üretin.
Bir örnek vermek gerekirse, Malezya ve Endonezya en büyük palm yağı üreticileri.Kabaca yılda 20 milyon ton Malezya,40 milyon ton Endonezya palm yağı üretiyor ve bu miktar dünya palm yağı üretiminin %85 inden fazlasını oluşturuyor. Palm yağının başlıca kullanım alanları olan gıda ve kozmetik dışında biyoyakıt üretiminde de değerlendiriliyor.Petrol fiyatlarına da bağlı olmak kaydı ile,yakıt tüketiminin yoğun olduğu yaz aylarında dizel yakıtlarına palm biyodizel karıştırılıyor.Bir şekilde ürünlerini her aşamada kullanmak istiyorlar.Ayrıca, bitkisel ve hayvansal yağlardan kimyasal yöntemler kullanılarak üretilen biyodizel dizel motorlarda en çok tercih edilen biyoyakıttır.
Tüm bunlara ek olarak,Kovid-19 döneminde ham yağ fiyatlarının tarihi seviyelere çıktığını gördük ve tarihte bu tür pandemilerden sonraki 10 yıl gıda kıtlığının yaşandığını test ettik. Yani henüz her şey bitmiş değil,daha yeni başlıyor. Bugün etkisini en çok hissettiğimiz iklim değişikliği hususunu es geçmemeliyiz. Yağışlar yeterli değil,ocak ayını bitiriyoruz ama hala kar yağmadı.Ocak ayında ekin sulayan çiftçiler var. Kovid-19 ile birlikte ülkelerin korumacı politikalar izlediğine şahit olduk,muhtemelen kuraklık etkileri ile birlikte uygulanan korumacı politikalarının devam edeceği,hatta dozunun bir tık artacağını söyleyebiliriz.
Kuraklığın ve korumacı politikaların küresel gıda tedarikini zora sokacağı aşikar. Tek çare üretmek,kendi kendine yetebilmek. Aspir ve kanola gibi yağ açığımızı azaltabilecek ürünleri desteklemek suretiyle çiftçilerimiz tarafından ekilmesini teşvik etmeliyiz. Üretim açığımız olan her bir ürüne olabildiğince hassas yaklaşmalı,aynı zamanda üretimini çeşitlendirmeliyiz. Küresel gıda krizinin ülkemize etkilerini bertaraf etmek istiyorsak,daha çok üretmeliyiz. Başka çaresi yok…