Mehmet Demir

Mehmet Demir

24 Ocak 2023 Salı

    BİD’AT, HURAFE VE NEDENLERİ

    BİD’AT, HURAFE VE NEDENLERİ
    0

    BEĞENDİM

    ABONE OL

    Dini bir terim olarak bid’at, Hz. Peygamber (s.a.s)’den sonra ortaya çıkan, Kitap ve Sünnette hükmü bulunmayan, dolayısıyla dini bir delile dayanmayan, ayrıca ashabın, tabiinin ve müçtehit imamların görüşlerine aykırı olan anlayış, fikir, fiil ve davranışlar şeklinde tanımlanmıştır.

    Akla ve gerçeğe aykırı olan düşünce, hoş etki bırakan yalan söz, haber ve eylem demektir. Bir başka ifade ile dinin özünde olmayan, bir takım yollarla sonradan dine sokulan, toplumda dini inanç ve ibadet gibi kabul gören söz, fiil ve davranışlardır. Bu bağlamda hurafe, “boş inanç” ve bilgi alanının dışında kalan, gerçekle bağlantısı bulunmayan varsayımlara inanmaktır.

    İslam dini açısından değerlendirdiğimizde; Kur’an-ı Kerim ve hadislere dayanmayan uydurulmuş masallar hurafe kapsamına girer. Bunlar; din adına ileri sürülüp benimsenen, fakat bilimsel temeli olmayan şeylerdir. Diğer bir ifade ile hurafe, medeniyetin ilerleyişi sonucunda inanç biçimlerinin farklılaşması ile birlikte ortaya çıkmıştır.

    Özellikle dinler tarihi incelemeleri, toplumların, dinden uzaklaşıp dinin yerine hurafe ve cahili kalıntıları benimsediklerini çeşitli örneklerle dile getirirler. Halk tabakalarının eski dinlerinin tören ve geleneklerinden ayrılamadıklarını, bütün kitaplı dinlerin tarihleri göstermektedir. Peygamberin öğrettikleri dinin esasına sadık olan din bilginleri, her yerde bu hurafelerle mücadele etmişler, insanları bunlardan uzaklaştırmaya çalışmışlardır.

    Sosyal hayatın her alanında var olan hurafeler, eski inançlardan arta kalan kırıntıların, din, örf, adet ve kültür olarak ortaya çıkmasıdır. Her toplumda var olan hurafelerin dinle bağlantılarının olup olmadığı incelenmiş, insanların

    istifadesine sunulmuştur.

    1. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna yaklaştığımız bu günlerde, hurafe ve bid’atların varlığı bir realitedir. Bu yanlış uygulama ve inanışların kaynağı belirlenip, İslam kültüründen ayıklanması durumunda İslamiyet’in ne kadar sade, arı duru ve hayatın akışına uygun bir din olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

    Hurafe ve bid’atların inanç dünyamıza sirayet edip inancımızı nasıl örselediklerini  ve yanlış inançlara yol açtıklarını şöyle açıklayabiliriz.

    İlahi dinlerin esas ve ilkelerinden sapmalar, her devir ve toplumda olmuştur. Bir dinin ibadet, ayin ve ritüelleri başka bir dini etkilediği gibi hurafe ve bid’atların da hastalık gibi geçtiği görülmektedir. Bu tür anlayışlar genellikle

    sahih dini metinlere, inançlara ve değerlere ilgisiz kalındığı zamanlarda daha belirgin hale gelmiştir. Bu bağlamda Yahudilik ve Hıristiyanlıktan gelen bazı bid’at ve hurafelerinde İslam dinine geçtiği görülmektedir. Bu sapmalar ilahi

    din kaynaklı olabileceği gibi ilahi olmayan din kaynaklı olması da mümkündür.  Bütün dinlerde bir “üç dünya” öğretisi de vardır: Ruhun, canın ve bedenin dünyası. Can ve beden “bu dünya” dediğimiz şeyi oluştururlar. Ruh dünyası ise, bu dünyanın ötesindedir ve beşeri melekelerin kapsamı dışındadır. Can ile ruh arasındaki rabıtayı sağlayan araç, zeka denilen insanüstü bir melekedir. Bu Hıristiyanlık ve İslam’da “Kalp gözü” diye adlandırılan bir melekedir.

    Hıristiyanlıktan İslam’a, misyonerlik faaliyetlerinin etkisiyle de birçok hurafeler girmiştir. Bilhassa bu dinin ve mensuplarının bazı yanlış söz ve ifadeleri, atasözleri veya güzel söz şeklinde kültürümüzde yer etmiştir. Halk arasında kullanılan, “Allah-baba bizi korusun. İslam dini kılıçla yayılmıştır. Müslümanları İslam dinini geri bırakmıştır, her koyun kendi bacağından asılır, bal tutan parmağını yalar, üzümü ye bağını sorma, cehennem kapısını hocalar açacak, inanma dostuna saman kor postuna, yiğidin silahı inkardır… gibi sözler bunlardan sadece birkaçıdır. Aynı zamanda bazı misyoner teşkilatları halka çeşitli bildiri ve broşürleri dağıtmak suretiyle, ayrıca son yıllarda teknolojinin yaygın kullanılmasıyla internet üzerinden insanların itikadını sarsmaya çalışmaktadırlar. Bununla beraber Hıristiyan ibadet yerleri olan kiliselerde mum yakmak, ayazmalardan şifa bekleyerek su içmek, buralarda bulunan havuzlara dilek

    tutarak para atmak, türbelerde dilek tutup bez bağlamak ve Hristiyanlıkta yaygın olan şirinlik muskaları yaptırılması, iki bayram arasında nikah kıyılmaması, kapı eşiğine nal çakılması, kurşun ve bakla dökülmesi gibi uygulamalar, Müslümanlar arasında yaygın olan hurafeler olup çeşitli yollarla Hıristiyanlıktan İslam kültürüne geçmiştir. Yine bu bağlamda yedinci çocuğun şifa verme gücünün olduğu, cadıların büyü yapmak için kullandığına inanılan sağ

    işaret parmağının kullanılmaması, evlerin kapılarına at nalı asılması, uğursuzluk getireceğine inanılmasından dolayı on üç sayısının kullanılmaması, aynanın kırılmasının uğursuzluk getireceği, kötü ruhları savmak için ahşap bir nesneye

    vurulması, baykuşun ötüşünün ölüm habercisi olduğu, kara kedi görenlerin belaya maruz kalacağı, ölü ruhunun geri dönmesini önlemek için siyah giyilmesi gerektiği gibi hurafeler Hristiyanlıktan geçmiştir. İslam’a giren hurafelerin bir kısmı, İran kaynaklıdır. İran bölgesindeki insanlar, eski dini inançlarını unutamamışlar, o hal ve inançlarını taşıyarak İslam’a girmişlerdir. Daha sonra bunlara Hint ve Yunan felsefesi de eklenmiştir.                                                                Müslümanlar, Kadisiye Zaferinde İran Devletine büyük bir darbe vurarak siyasi hükümranlığına son vermiş ise de İran kendi felsefesinde bir değişiklik yapmamıştır. İslamiyet’in ulu ve sade hükümleri İranlılarca tam benimsenememiştir. Bu nedenle zaman zaman İranlıların kurdukları mezhep ve fırkalar, İslam inancını batıl fikirlerle etkilemeye çalışmışlardır.

    Türklere gelince bunlar da ilk dönemlerde Şamanizm’den İslamiyet’e geçişi yüzyıllar öncesine dayanmakla birlikte günümüzde Şamanizm’den kalan birçok adet ve geleneğin hala yaşatıldığı görünmektedir. Örneğin, bir kimse yola çıkmadan ardından su döküldüğünde, su gibi akıcı şekilde gidip geleceğine inanılır. Kurşun dökme geleneğiyle, hayatımızdaki olumsuz şeylerin, nazarın ve ağrının çıkıp gideceğine inanılır. Bazı kaynaklarda, Şamanizm’den gelen

    bu hurafeler “Kut dökme” ya da “Kut kuyma” olarak da tanınmıştır. Fal baktırma olayı da Şamanizm inancında var olan ve kolayca bırakılamayan bir alışkanlık halini almıştır. Dinler tarihi araştırmacıları hurafe ve batıl inanışların hemen hepsinin temelinde ecdada bağlılık, ateş, su, orman ve ağacı kutsal kabul etmenin derin izlerinin bulunduğunu bildirmektedirler. Bazı yaratıklarda üstün güç ve nitelikler görerek, onların yakınlığını elde etmek için onlara belli zamanlarda kurbanlar sunmak gibi yanlış inançlar, insanlığın, tarih içinde sıkça görülen yanılgısı olmuştur. Kendilerini bu yanlış ve yanılgıdan kurtarmaya çalışan peygamberleri ve inananları “uğursuzluk” sebebi olarak suçlayan milletler bile görülmüştür.

    Hurafe ve bid’atların sebepleri  arasında “kültür”ü de sayabiliriz. Ekip biçmek sözcüğünden geldiği kabul edilen kültür; bireyin düşünsel, inançsal ve duygusal etkinlikleri sonucunda ortaya çıkan yaratılar, değerler ve nesiller boyu aktarılan davranışlar bütünüdür. Diğer bir ifade ile kültür: insan tarafından üretilen, öğrenilip aktarılabilen, değişen ve değiştiren, ideali işaretleyen anlam haritalarıdır.

    Kültürün önemli bir unsuru olan din insanlığın başlangıcından bu yana insanla birlikte var olan, içerdiği inanç ve ibadet ilkeleriyle daima kültürler üzerinde büyük etkisi olan bir olgudur. Her toplumda olduğu gibi Müslüman

    Türk toplumunda da inançlar, kültürü ve yaşama biçimini, kültürler ise inanç değerlerinin bir kuşaktan diğer kuşağa aktarılmasında etkili olmuştur.

    Halk arasında yaygın olan inançların büyük bir kısmı, dini ve milli kültürümüzün zenginliğinden kaynaklanmaktadır. Fakat buna rağmen yanlış inanç ve uygulamaların olduğu da bir gerçekliktir. Anadolu’da yeni doğan çocuğa nazar boncuğu takmak, gelenek haline gelmiştir. Bu tür uygulamalar, hurafelere inanmayanlarda da geleneğe dönüşmüştür. Aslında hurafeler atalarımız tarafından bizlere anlatılan inanç ve alışkanlıklardır. Hurafe denmesinin nedeni, modern dünyamızda mantıklı veya bilimsel açıklaması olmamasıdır. Hurafeler zamanla nereden geldiği unutulup,  toplumda değişik hikâyelerle beslenerek nesilden nesile aktarılır. Günümüzde birçok hurafe, yüzyıllar öncesindeki dini inanışların ve kültürlerin kalıntısıdır.

    İslam Alimleri dinin Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği şekliyle muhafaza edilmesi ve İslamiyet’in bekasının sağlanması yolunda son derece dikkatli davranmışlardır. Buna rağmen birçok gelenek ve görenek din olarak algılanmış bu da bid’at ve hurafelerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Zaman içerisinde bunların bir kısmı halk tarafından benimsenmiştir. Bid’atların ortaya çıkmasında İslami esas ve hükümlerin İslamiyet’e yeni girenler tarafından yanlış anlaşılması ya da eski kültür mirasının etkisiyle yanlış yorumlanmasının etkisi büyüktür. Bunun yanı sıra bilgisizlik sebebiyle İslam’da olmayan bir düşünceyi veya inancı dinde varmış gibi algılanması, gördüklerine, işittiklerine ve alıştıklarına uyması, yanlış da olsa o telakkiden ayrılmak istememesi gibi sebepler de bid‘atların ortaya çıkmasında ve yayılmasında etkili olmuştur.

    İnsan, türlü yollarla kendisine ulaşan  bid’at ve hurafeleri de en ufak bir eleştiri süzgecinden geçirmeden benimseyebilmektedir. Örneğin; yolculuğa çıkan birinin arkasından su dökmek, merdiven altından geçmemek, gece tırnak kesmemek, hapşıran birisine “çok yaşa!” demek vb. anlayış ve inançlar insanlık tarihi kadar eskidir. Teknoloji ve bilimin ilerlemesine rağmen günümüzde, hurafeler hala devam etmektedir.

    Psikolojik etmenlerin yanında bir diğer faktörde geleceği bilme arzusudur. Her insanda doğuştan geleceği(doğum ya da ölüm tarihini) bilmek ve doğa kanunlarına hakim olmak merakı ve arzusu bulunmaktadır. Bu, binlerce yıl

    önce de böyleydi, bugün de böyledir.  İnsanlar, kuş sesleri ve köpek havlamalarından, tavuğun yem yemesinden, kazların gagalarıyla vuruşlarından geleceğe dair bir şeyler çıkarmaya çalışmışlardır. Gerçekten de, geleceği bilmek arzusu birçok hurafenin doğmasına yol açmıştır. İnsanlık tarihi boyunca insanın geleceğini bilme merakı birçok kurum ve kuruluşlar tarafından istismar edilmiştir. Bu kurumlar geleceği bildirmede çeşitli yayın organlarını kullanmışlardır. İstismarı destekleyen bu tür yayınlar, hurafelerin yayılmasında etkin bir rol oynamaktadır. Bugün, dünyanın her yerinde, günlük gazetelerden internet sitelerinde, kitaplarda el falı, yıldız falı vb. fallarla astrologların gelecek aylara ve yıllara dair kehanetlerine büyük yer verilmektedir.

    Eşyanın mahiyetini ve doğa kanunlarını bilmemek de toplumlarda hurafelerin ortaya çıkmasına sebep olmuş ve bazı objelere farklı anlamlar yüklendiği görülmüştür. İnsanlar, günlük hayatta kullandığı eşyalara (bıçak, ip, kilit vs.)

    çeşitli güçler atfetmiş ve bu eşyaların bu güçleri sayesinde kullanabileceğine inanmıştır. Bunun aksini yapmanın uğursuzluğun olacağına ve salgın hastalıkların çıkacağına inanmıştır. Aslında bugün günümüz modern insanı da izah

    edemediği olaylara karşı metafizik dünyadan sebep arama ihtiyacı içindedir.  Örneğin I. Dünya savaşı sonlarına kadar Viyana Üniversitesi’nde Ord. Prof. Olan Commor adında bir Katolik alim, depremi “şeytanın titremesi” diye tanımlamış, dünyanın güneş etrafında döndüğünü kabul etmemiş, büyücü kadınların diri diri yakılmasını istemiştir.

    Özellikle de tıptan ümidin kesildiği noktada hurafeler devreye girmektedir. Günümüzde de son dönemde tüm dünyada yaygın olan Koronavirüs (Covit-19) salgın hastalığı hakkında birçok hurafeler yapılmaktadır. Hastaların yaşı kadar Kur’an’dan Hucurat Suresi okunmakta yine Kur’an’ı Kerimde Bakara Suresinin arasında kıl bulunursa bu kılın suya konularak içilmesinin hastalığa şifa olacağı telkin edilmektedir. Bu telkinden yola çıkarak birçok insan, saçından ve sakalından Kur’an’a düşen kılları suya koyup içmiştir.

    Hurafelere inanma ihtiyacını ortaya çıkaran bir başka neden de korku duygusudur. Korku duyarlılığını yaratan aşırı heyecan içgüdüleri giderek hurafeleri doğurmaktadır. Psikolojik birtakım korkularını yenmek için medyum veya cincilere başvurmak bunlara örnek olarak verilebilir.

    Günümüzde spor kulüpleri de hurafelerin etkisi altındadır, çünkü kulüpler hatta oyuncular hurafelere inanırlar ve geleneklerine bağlıdırlar. Birçok spor kulübü belirli bir topla, belirli bir renk malzemeyle, belirli bir oyuncuyla

    oynama gibi alışkanlıklara inanır. Oyuncular; kendilerinin ve oynadıkları kulübün oluşturduğu yanlış inanç dünyasının içinde yer almaktadır.

    Çağımızda yaşayan bazı hurafeler de türbe ziyaretleriyle onlara atfedilen güç, yardım ve şefaat beklentilerinden kaynaklanmaktadır. Buralara uğrayanların dileklerinin kabul olacağına, hastalıklardan şifa bulacaklarına inanılmıştır.

    Bu arada, söz konusu türbelerde kurban adamak, çevredeki ağaçlara bez bağlamak ve onların ruhaniyetlerinden yardım beklemek de umut ve alışkanlık halini almıştır. Diğer taraftan İslam kültür tarihinde önemli bir yeri olan kabir,

    türbe ziyareti ile tekke ve zaviye geleneği toplum içinde yaşayan şeyhlerin, sofilerin müjde ve korku içerikli sohbetleri de bazen hurafelerle süslenmiş ve böylece halk onları sevmeye başlamıştır. Bu sohbetlerde mevzu hadisler ve

    gerçeğe dayanmayan birtakım haber ve hikâyeler de kullanılmış ve kısmen kabul görmüştür.

     

    Sonuç olarak; İnsanlık tarihi boyunca eski çağlardan günümüze gelinceye kadar, insanlar arasında hem dini hem de kültürel etmenler aracılığıyla ortaya çıkan birçok hurafeler, dini inançlar gibi korunarak çeşitli yollarla günümüze kadar gelmiştir. Müslümanlar arasında görülen bir takım bid’at ve hurafeler, eski Babil, Asur, Yunan, Hint, Mısır gibi kavimlerden intikal etmiştir. Ayrıca Yahudi, Hıristiyan, Şaman ve Zerdüştlerde bir takım hurafeler İslam dinine girmiştir. Bununla beraber toplumlar ve dinler arasında ortak kabul gören hurafelerde bulunmaktadır.

     

    İslamiyet’i kabul eden çeşitli din mensupları eski dinlerine ait bir takım ritüel ve inançları daha sonra da devam ettirmiş ve diğer Müslümanlara aktarmışlardır. Bu nedenle de İslam’a giren hurafelerin bir kısmı İran kaynaklıdır.

    İran bölgesindeki insanlar, eski dinlerini unutamamışlar önceki fikir ve davranışlarıyla İslam’a girmişlerdir. İslamiyet’in sade hükümleri İranlılarca tam benimsenememiştir. Onlar kurdukları mezhep, fırkalar, batıl fikir ve hurafelerle

    İslam inancını etkilemeye çalışmışlardır. Türkler de önceki inançları olan Şamanizm’den kalan birçok adet ve geleneği İslam’ı benimsedikten sonra yaşatmaya devam etmişlerdir. Eski Şaman dualarına peygamberlerin, meleklerin, evliya ve şeyhlerin adlarını da eklemişlerdir.

     

    Netice olarak bid’at ve hurafelerin asıl doğuş sebebi, toplumlardaki kültür değişmeleridir. Müslümanlar bazen eski inanışların bir devamı, bazen de başka kültürlerin etkisinde kalarak İslam’ın kabul etmediği örf ve adetlere yönelmişlerdir. Özellikle çaresiz kalan, umudunu kaybeden insanlar bu tür yanlış davranışlara saparak daha çok rağbet etmektedir. Böylece dinlerin pek çoğu, kendi mensupları tarafından zamanla merkeze yerleştirilen hurafeler sebebiyle aslını ve berraklığını kaybetmiştir. Bu nedenle yabancı kültür ve medeniyetlerden inanç, adet, gelenek şeklinde yapılan alıntıları bu çerçevede değerlendirmek, İslam’ın amaç ve ilkeleriyle bağdaşmayanları ise ayıklamak gerekir.

     

    Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.