Gün geçmiyor ki aradığı işi bulamayan bir gencin, aradığı işgücünü bulamayan bir işverenin serzenişini duymayalım.
İşveren tarafında her geçen gün artan emek, fikir, meziyet arayışı, gençlerde her geçen gün artan iş arayışı… Bu kısır döngü içerisinde, her çayın yanında yakınmalarla devam eden ve gittikçe artan umutsuzluk..
Sahi nerede bu şirketler, nerde bu iş arayanlar? Gittikçe birbirinden uzaklaşan bu insanların vuslatını zorlaştıran kim? Yeni mezun küskün mühendislerin, iş aramaktan bezmiş teknikerlerin, karşılıkları boşa çıkarılmış binlerce özgeçmişin; diğer yandan ne yazık ki işgücü derdinden mesleği bırakan, fabrikasını kapatan, küçülmeye giden işverenlerin müsebbibi kim?
Acı ama gerçek, sebep hepimiziz… “Çalışmazsan sanayiye” diye tehdit edilen, “benim oğlum mühendis olacak, benim kızım mimar çıkacak” zorlamasıyla sınırları çizilen, sanayinin tozunun çocuk korkutmak için kullanıldığı, 4 yıllığın 2 yıllıktan sadece daha afilli göründüğü için ballandırarak anlatıldığı bir dönemin anomalili sonuçlarını yaşıyoruz.
Hem de dilimize pelesenk olmuş “ Şirketin en değerli varlığı sahip olduğu insan kaynağıdır” diye diye.
Eğitim sistemi diye başlayan cümleler nice sonuçsuz yargının, sitemin gebesi. Evet hatalı bir eğitim sistemi var ama o da evlerimizde. Sorun şu ki; ustalığı, sanatkarlığı, zanaatkarlığı, el emeğinin kutsallığını, alın terinin kıymetini hunharca biz katlettik. 20 yaş başarısının mihengini lisans diplomasının varlığı bildik ve bildirdik, diplomaların içeriğine bile bakmadan üstelik. Altın bilezik geçtiğimiz 20 yıllık dönemde çamura düştü, şimdilerde çamurdan çıktı ve birkez daha değerinden eksilmediğini kanıtladı. Üstelik dönüşü muhteşem oldu, düşürenlerden intikam alacakmış gibi duruyor.
Kaçırdığımız nokta şuydu; her ekonomik değer gibi emek de, bilgi de, yetenek de arz talep dengesinden bağımsız değildi. Bizleri yetiştirenlerin zamanındaki eksik hendese idi, herkes mühendis olmak istedi; hesap edeni çoğaltırken hesaplanmışı yapacak olanı bitirdik. İlginçtir hesap edenimiz çoğaldı ama hesaplarımız şaştı. Karargahı doldurmak için askeri, cepheyi ihmal ettik. Halbuki masa başındaki işler kadar sahadaki işler de kutsaldı, değerliydi, vazgeçilmezdi.
Ve sonuç; emeğinin karşılığını isterken “asgari ücret” diye sesi titreyen pırıl pırıl gençler, mühendis kadrosunun doluluğundan ama kaynakçısının, tornacısının, boyacısının, montajcısının yokluğundan yakınan işverenler.
Ustalık, sanayicilik, tamircilik çok değerli. Yaka renginden bile özendirildiğimiz beyaz yakalılar bu memleketin fikri, idari savaşçılarıysa, mavi yakalılar da savaşın hep ön cephedeki can hıraç çarpışan neferleridir.
Türkiye yüzyılında ivmemizi artırmak istiyorsak, çocuklarımıza, gençlerimize “Ustalık” nedir, “Sanatkarlık, Zanaatkarlık” ne kadar yücedir anlatmamız şart.
Pazarlamanın vazgeçilmez kuralı; “Fark Oluşturmak” yani birbirinin benzeri onlarca yüzlerce binlerce alternatifin içinden sıyrılacak ayırt edici özellik bulmak, eklemek. Gençlerimiz fark oluşturmanın, farklı işlerde uzmanlaşmanın önemini anlamalı. Okurken de çalışırken de ayrıt edici gelişimin peşinde olmalı. Eski hocalarımın tabiriyle “Herşey hakkında bir şey; bir şey hakkında da herşeyi” öğrenmeli.
İş arayanlar ve insan kaynağı arayanların vuslatına yardımcı olmak adına, memleketimizin her platformunda, her şehrinde, her okulunda bu anlamda bir seferberlik gelişmesini ümit ediyorum. Konu birkaç cümleyle geçilemeyecek kadar önemli bir konu, bu anlamda tüm kanaat önderlerimizin desteklerini, önerilerini ve tecrübelerini bizlerden esirgemeyeceğine inanıyorum
Unutmayalım; adı bilgi çağı da olsa, iletişim çağı da olsa, uzay çağı da olsa her devir insan ustalığına, yeteneğine, aklına ve duygularına muhtaçtır.
Yusuf ÇİMEN
Askon Konya Şubesi
Makine ve Tedarikçileri Komisyon Bşk.
EKONOMİ
13 Kasım 2024DÜNYA
13 Kasım 2024DÜNYA
13 Kasım 2024DÜNYA
13 Kasım 2024DÜNYA
13 Kasım 2024DÜNYA
13 Kasım 2024DÜNYA
13 Kasım 2024