Torku
HAYATIN  TEKRARI YOK

HAYATIN TEKRARI YOK

ABONE OL
Ocak 20, 2023 14:28
HAYATIN  TEKRARI YOK
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Netwifi

Eksikliğimizi görebilmek, yanlışlarımızdan dönebilmek, hatalarımızın farkına varıp özür dilemeyi becerebilmek bu kadar zor mu? Ya özür dileyeni affetmek, pişmanlığına inanmak, değişmesine yardımcı olmak daha mı zor ilkinden? Hayatın tekrarı olmadığına göre gerçekten yazık oluyor sevmeyi ve sevilmeyi tadamadan, kahırla, adavetle geçen ömürlere.
Sevmeyi becerememekten mütevellit güçsüzlüğünü kaba kuvvetle örtmeye kalkışan, merhamet fukarası ne çok insan var çevremizde, her cinsten ve yaştan. Başkanlığımız yayınlarından birinde okumuştum. Anadolu’nun bir ilinde 70 yaşlarında bir teyze güçlükle yürüyerek, arayıp sorarak müftülüğün Aile İrşat ve Rehberlik Bürosuna geliyor. Görevli arkadaşımız misafiri hürmetle karşılayıp, ağırlıyor. Biraz soluklanıp dinlendikten sonra teyze Aleykümselam sebebi ziyaretini anlatmaya başlıyor. 50 yılı aşkın süredir eşi tarafından maruz bırakıldığı eziyetlerden, sabır taşına dönen hayatından, çocukların hatırına katlanılan zulümlerden, hakaretlerden bahsediyor ve sözün bir yerinde “Evladım artık dayanacak gücüm, sabrım kalmadı. Bu yaştan sonra mahkemelere gidip ayrılmaya kalksam el alemin diline düşmekten korkarım. Başka çarem kalmadı. Rabbimden dualarımda, el kınamaz iyiliği ister oldum.” diyor, ilk kez duyduğum bu ifadeye takılıyor ve arkadaşa soruyorum diyor makale yazarı. “Neymiş bu el kınamaz iyiliği?” “Ölüm, hocam!” diyor görevli.
Ölüm! Dile kolay, yarım asırdır sevginin izini süren, bir tatlı tebessüme hasret kalan, eşinin hatalarının farkına varıp belki bir gün düzelebileceği ümidiyle yıllarını tüketen bir eş, bir kadın yada koca. Diyeceğim o ki, erkek de olabilirdi bu, hayatı zindana dönen, sevginin baharını görmeden, ömrü hazan mevsiminde geçen. Nitekim öyle örnekleri de görmüyor değiliz çevremizde. Ne yazık değil mi? Ne kadar hor kullanıyor insan sevdiklerini, en yakınındakileri. Sanki hiç ayrılık vakti gelmeyecek gibi. “Gel de birbirimizin kıymetini bilelim. Çünkü ansızın ayrılacağız birbirimizden!.” derken Hz. Mevlana bu gerçeğin görülmesi için uyarıyor bizleri.
Birbirimizi sevmemize, söz ve davranışlarımızla muhabbetimizi göstermemiz engel olan nedir? Bunlar aşılamayacak engellermidir? Paylaşılmasını dünya malı mı sevginin önüne geçen? Kabirde işgal edeceğimiz yer yarım metreyi geçmezken. Unutulmayacak acılar, kapanmayacak yaralar, bağışlanmayacak hatalar mı yoksa sevgileri yok eden?
Sahi hatasız olanımız var mı?
Eksikliğimizi görebilmek, yanlışlarımızdan dönebilmek, hatalarımızın farkına varıp özür dilemeyi becerebilmek bu kadar zor mu? Ya özür dileyeni affetmek, pişmanlığına inanmak, değişmesine yardımcı olmak daha mı zor ilkinden? Hayatın tekrarı olmadığına göre gerçekten yazık oluyor sevmeyi ve sevilmeyi tadamadan, kahırla, adavetle geçen ömürlere. Bir zamanlar ardından, “Onu asla affetmem, cenazesine dahi gitmem.” modunda konuştuğumuz nice yakınlarınızın kabrini yol ediniyoruz kaybettikten sonra. Ahirete uğurladıklarımıza ağıtlar yaksak, mezarlarını mermerden değil altından yaptırsak, topraklarını gözyaşlarımızla sulamak ne fayda?
İnsan cennetinide kendisi hazırlıyor cehennemini de. Evlerimizi dünya cenneti yapmak elimizde. Yüreklerimizde var edilen sevgi ve merhamet ilahi bir hediye. Rabbimiz birbirimizi sevmemizden, yüzümüzün tebessümünden hoşnut olur. Öfkesini kontrol edebilen ve affetmeyin becerebilenleri takva sahibi olarak niteler, cennetle müjdeler.
Eşleri, evlatları ve torunları başta olmak üzere iletişimde olduğu herkese sevgisini göstermekte son derece cömert davranan, muhatabın muhabbetini hissettiren Efendimiz (S.A.S.) aile bireylerinin birbirine karşı sert tavırlarını, kaba ve kırıcı sözlerini asla tasvip etmiyor, kişinin bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesinin günah olarak yeteceğini ifade ediyordu.
Elbette hayatın baharı kadar güzü de var, her ay da balayı değil. Evliliğin, aile olmanın rahmet ve güzellikleri yanında zahmet ve zorlukları da olacak illaki.
Tatlı bir hatırayla nokyalayalım bu günkü yazımızı. Genç yaşta birleştirdikleri hayatlarında samanlığı seyran edecek bir gönül birlikteliği yaşayan, uzun yıllar aynı yastığa baş koyan yaşlı çiftten hanımefendi Emr-i Hakk vaki olup vefat edince, beyefendinin dünyasında bir yıldız kaymamış, bilakis güneş batmıştı. Can yoldaşının, hayat arkadaşının kabir taşına nakşettiği şu sevgi dolu ifadeleriyle, eş olmanın ne demek olduğunun, ölümün bedenleri ayırsa bile sevgiyle birleşen kalpleri ayıramayacağının dersini vermekteydiadeta okuyanlara.
“Cemaline mestü hayran olduğum,
Mutluluğu eşliğinde bulduğum,
Hasretiyle sararıp sorduğum,
Narin eşim o illerde nicesin.
Gece gündüz huzurunda olduğun
Kulluğunu derindir haz bulduğun
Sevgisiyle güller gibi sorduğun
Rabbimizle o illerde nicesin?
Zulmetlere düştüm battı güneşim
Yüce Rabbim! Sana emanet eşim
Oku ona bir Fatiha kardeşim
Söyle Fatma’m dualarla nicesin?
Ne diyelim? Böyle bir muhabbet ve sevgi tüm eşlerin başına…

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP

    Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.