Torku
İMAM MATURİDİ’YE GÖRE KADER VE KAZA

İMAM MATURİDİ’YE GÖRE KADER VE KAZA

ABONE OL
Şubat 15, 2023 10:04
İMAM MATURİDİ’YE GÖRE KADER VE KAZA
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Netwifi

İmam Maturidi’nin “Kitabü’t-Tevhid”inde ve “Tevilat-ül-Kur’an”daki kader anlayışı nasıldır?
Bizim bugün bildiğimiz kader algısından farkı nedir?
Bugün bildiğimiz kader inancından farklı bir algısı var gibi gözüküyor?
Bilindiği gibi, İslâm mezhepleri içinde Cebrî düşünceyi tartışmasız bir şekilde kabul eden Cebriye’ye göre, insanın kendi fiilleri üzerinde herhangi bir etkisi yoktur.
Bunun tam aksini savunan Mu’tezile ise, insanın fiillerinden sorumlu bir varlık olduğunu ifadeyle, insanın bu sorumluluğuna istinaden kendi fiilinin yaratıcısı olması gerektiği görüşündedir. Çünkü onlara göre Allah’ın adaleti bunu gerekli kılar. Dolayısıyla Mu’tezile’ye göre insan, kendi fiilinin yaratıcısıdır ve bundan dolayı özgürce yaptığı eylemlerinden sorumludur.
Bu konuda Mu’tezile ile Cebriye arasında yer tutan Ehl-i Sünnet ise, insanın fiillerinin yaratıcısının Allah olduğunu söyler. İnsan ise eyleminin, kendisinde yaratılan hâdis bir kudretle kesbeder ve işte bu kesbinden dolayı da yaptıklarından sorumlu tutulur.

İnsanin fiillerinde mecbur olduğunu savunan Cebriye ile insanin kendi fiilini bizzat kendisinin yarattığı tezini savunan Mu’tezile’ye karşı orta bir konumda yer alan Mâtürîdî ise, her şeyin yaratıcısının Allah olduğuna inanmaktadir.
Ona göre, her şeyin yaratıcısı Allah olduğuna göre, kulun fiillerinin yaratıcısı da Allah’tır. Ancak insan, Allah’ın kendisinde yarattığı hâdis kudretle, itaat veya isyan tarzında dilediği fiili özgürce kesbeder. İnsan, kendisinde yaratılan bir kudretle herhangi bir eylemi iyi ya da kötü yönde kullanma hürriyetine sahip olduğundan dolayı da bütün yapmış olduğu eylemlerinden sorumludur.
Dolayısıyla Mâtürîdî’ye göre, insanın mükâfat ya da cezaya tâbi tutulması, onun itaate de isyana da elverişli olan gücünü, bizzat kendi iradesiyle istediği yönde kullanmasından ötürüdür.

Kısacası insan, eylemlerinin gerçek sahibi olduğu için, Allah ona bazı görev ve sorumluluklar yüklemiş ve karşılığında da mükâfat veya ceza vadetmiştir.
Mâtürîdî’ye göre, eylemlerini istediği yönde gerçekleştirebilmesi için, eylem öncesinde ve eylem anında insana güç ve kudret (istitâat) verilmiştir.
Ona göre, eylem öncesinde insana verilen güç, fiil için gerekli vasıtaların tam ve sağlıklı olmasıdır. İnsan fiili, aslında, önceden kendisine verilmiş olan bu vasıta-kudret sayesinde meydana gelmektedir.
Bununla birlikte, insanın sağlıklı olması vs. şeklindeki bu vasıta-kudret, herhangi bir fiilin gerçekleşmesini zorunlu kılmaz. Buna rağmen bu vasıta-kudret, daha önce insanda bulunmadan da onu sorumlu tutmak caiz olmaz. Dolayısıyla gözü olmayan birine “gör” demenin anlamsızlığı ortadadır.
Mâtürîdî’ye göre, bir de eylem sırasında insana verilen güç (istitâat) vardır ki, işte bu güç, fiili meydana getiren gerçek güçtür. Bu anlamdaki güç, Mâtürîdî’ye göre fiilden önce değil, eylemle birlikte yaratılan bir güçtür.
İnsanın sorumlu tutulmasına esas olan güç, adı geçen bu güç değil, birinci anlamdaki güçtür.
Ona göre insanın eylemleri, ona verilen bu her iki anlamdaki gücün ve cüz’î iradenin sonucudur. Dolayısıyla, insanın fiillerinin ve sorumlu olmasının temeli de işte budur.Mu’tezile’nin görüşünün aksine Mâtürîdî’ye göre fiilin gerçekleşmesine sebep olan gerçek kudret, fiilden önce bulunmaz.
Görüldüğü gibi burada tartışılan konu, herhangi bir eylemin gerçekleşmesini sağlayan güc (istitâat)ün, eylem gerçekleşmeden önce de insanda bulunup bulunmadığıdır. Mu’tezile, herhangi bir eylemi gerçekleştirmeden önce de insanda bir güç olduğunu kabul ederken; Mâtürîdî, bunun, fille beraber Allah tarafından yaratıldığı kanaatindedir.
Mâtürîdî’ye göre, Allah’ın insanda yarattığı güç, birbirine zıt iki fiili meydana getirmeye elverişlidir. Zira fiile vasıta olan organlardan her birinin iki zıt şeyi gerçekleştirmesi imkânı vardır. Örneğin dil, doğruyu da söyleyebilir, yalanı da. Eğer Allah’ın insanda yarattığı güç, iki zıt şeyi gerçekleştirmeye de elverişli olmasaydı, bu durumda insan, yaptığı fiillerde mecbur olduğu gibi, kendisine verilen emirleri yerine getirmekten de âciz kalırdı. Böylece aynı zamanda o, kendi fiilini yapmaya mecbur bırakıldığı halde sorumlu tutulmuş olurdu ki, akil, bu durumu tasvip etmez.
Bu da gösteriyor ki ayni kudret, iki zıt şeye, yani hem iyilik hem kötülük yapmaya elverişlidir.
İnsanin, yaptıklarından sorumlu tutulması da esasen bunu gerektirir.
Mâtürîdî’ye göre evrende cereyan eden her şey, Allah’ın kaza ve takdiriyledir. İnsan fiilleri de bahsedilen o her şeyin kapsamına girdiğinden, onlar da bu kaza ve takdire göre cereyan eder. Dolayısıyla hiçbir şey, Allah’ın iradesi dışında gerçekleşmez.
Ancak kulun herhangi bir eyleme yönelmesini engellememek de O’nun iradesi dâhilindedir. Dolayısıyla Allah, insanın fiillerini takdir edip yaratırken, kulun kendi iradesiyle yapacağı tercihleri esas alır. Çünkü Allah, ezelî ilmiyle insanin neyi yapmayı tercih edeceğini bilir. Sorumluluktan kurtulmak için kaderi bahane edip onu ileri sürmek, bu yüzden bir değer taşimaz.
Sonuç olarak, İslâm düşüncesi içinde önemli bir yeri olan Mâtürîdî’nin, özellikle İslâm kelamının oluşum ve gelişiminde müstesna bir yeri vardır. Nitekim o, Eş’ârî ile birlikte Ehl-i Sünnet’in en önde gelen kişisidir.
Mâtürîdî’nin kendine ait birçok orijinal düşünceleri vardır. Özellikle bilgi kuramı üzerine geliştirdiği tezler bunun bir kanıtıdır. Kendi oluşturduğu bilgi kuramını da kullanmak suretiyle, özellikle Mu’tezile’ye karşi akılcı Sünnîliğin en önemli temsilcisi olarak Ehl-i Sünnet kelamını savunması, onun en önemli özelliklerinden biridir.
Netice itibariyle Mâtürîdî, İslâm düşüncesinin oluşumunda büyük katkı yapmış olan büyük bir kelam bilginidir.

    En az 10 karakter gerekli


    HIZLI YORUM YAP

    Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.